25 Aralık 2012 Salı

UÇUK

Aradı, dedi nerdesin? seninle bir şey konuşmam' lazım,
çok değil sözün sabahında, uçak çıktı dudağımın kenarında.

dünyanın en korkutucu cümlesi hayatımızda olan birinin konuşmak için özel vakit istemesi.
kesin kötü bir şey ucundaki.
yaşadım biliyorum.

yıllar önce ilk kez duyduğumda aşık olduğum çocuğun en yakın arkadaşı -ki benim de yakın arkadaşım olur-nın benden hoşlandığını öğrenmiştim. bir aşk çöpe gitmişti.

sonra kuzenimden duydum. otur, bir şey söylemem lazım. baban öldü.

şimdi duyacağım şey kim bilir nasıl iz bırakacak.
ama sordum, ölüm değilmiş.
başka her şey makul.
artık makul evet.
ama uçuğum komuta koşullu,
laftan anlamıyor ki!
bu şarkıyı dinleyerek bekliyorum:)

23 Aralık 2012 Pazar

BERTOLT BRECHT



BİZDEN SONRA DOĞANLARA

Siz, siz ki çıkacaksınız
Battığımız tufandan
Düşünün
Eksiklerimizden söz ederken
Karanlık çağı da
Sizin kurtulduğunuz.
Gittiydik, ayakkabıdan çok ülke değiştirip
Sınıf savaşları arasından, umarsız
Yalnız haksızlık var da baş kaldırma yoktuysa.

Biliyoruz oysa:
Alçaklıktan nefret bile
Çarpıtır çizgileri
Haksızlığa öfke bile
Kısar sesi. Ah, biz
Hazırlamak isterken dostluk yolunu
Dost olamadık kendimiz.

Siz ama, o gün gelince
İnsanın insana el uzattığı
Anın bizi
Hoşgörüyle.


O gün mavi eylül ayında
Sessiz körpe bir erik ağacı altında
Tuttum onu, sessiz beyaz aşkı
Kolumda kutsal bir düş gibi.
Ve üstümüzde güzel yaz göğünde
Bir bulut vardı, çoktan gördüğüm
Çok beyazdı ve çok yukarılarda
Ve başımı kaldırıp baktığımda, değildi orada.

O günden beri birçok, birçok aylar
Geçti sessiz aşağı kaydılar
Yok oldu o bütün erik ağaçları
Ve bana sorarsan aşk n'oldu diye
Sana derim ki: hatırlayamıyorum
Ama gene de, inan ki, biliyorum ne demek
istediğini.
Ama gene de gerçekten hatırlamıyorum onun
yüzünü.
Yalnız: o zamanlar öpmüştüm onu, biliyorum.

Ve bu öpücüğü de çoktan unutmuş olurdum
O bulut olmasaydı orada
Onu bugün de hatırlıyorum ve hep hatırlayacağım
Çok beyazdı ve yukarılardan geliyordu
Erik ağaçları belki çiçek açıyordur gene de
Ve o kadının belki de şimdi yedi çocuğu olmuştur
Ama o bulut yalnız birkaç dakika için açtı
Ve yukarı baktığımda, rüzgârda kayboluyordu
bile.

*Genco Erkal'ın Brecht kabaresi yıllar önce bu ülkede yasaklanmıştır.

BENİM MESELEM: BİR İZMİT HİKÂYESİ

horoz sesi.
uyandım.
birazdan ezan okunacak.
ısıtıcıyı açtım.
-okundu.-
kahve yaptım,
sigara yaktım. 

biten gergin bir geceydi
ve bağırmaktan başka bir şey yapamadığımdan,
yapamadığıma yorulmaktan,
kaçışların en güzeline yattım.

yine neydi, yahut kimdi.
aslında mesele neydi, sonra karman çorman oldu.

kaçtığım her ne varsa dolandı geldi, yanıma çadır kurdu.
taşındım,
bir başka çadıra komşu oldum.

bir söz duydum alaycı. ''sen ne kadar da ahlâkçısın!''
ahlâkımdan utandım.
çünkü burası büyük şehirdi
ve
ahlâk, büyük şehirlerde suçtu.

Yapma da demedim. Bana göre yanlış dedim.
Ona göre ise benim yanlış demem yanlıştı.
Bu konuda anlaşamadık.
Ama anlaşmak önemli değildi,
ortada bozulmaya hiç de niyetli olmayan bir arkadaşlık vardı.
kabullendim.
arkadaşım da olsa nihayetinde hiç kimseydi.
ve kimsenin, hiç kimsenin hayatına müdahale etme hakkı yoktu.

oysa benim derdim bu da değildi.
saklanacak sır taşıma yüküydü
ve her yük gibi bu da gereksizdi.

özgürlükse eğer, benim de midemi bulandıran meseleden kaçmak hakkım değil mi?
işte kaçıyorum.


Gündüz kedi, gece köpeklerin aş aradığı İzmit'te, çarşının iki sokak arkasında her sabah bir horoz ötmekte hâlâ.

21 Aralık 2012 Cuma

EDİP CANSEVER


Ben ne zaman aşık olsam, aşık gibi olsam, aşk olsam aklıma Edip Cansever gelir.


MANASTIRLI HİLMİ BEY'E BİRİNCİ MEKTUP 


İşte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben 
İşte şu begonya, işte yalnızlık 
İşte su damlacıkları, alnımda, kollarımda 
İşte yok oluşumdan doğan kent 
Hiçbir yere taşınıyorum, kendime sızıyorum yalnız 
Ben dediğim koskocaman bir oyuk 
Koltuğun üstünde, aynadaki yansıda 
Bir oyuk! sofada, mutfakta,yatağımda 
Yaşamayı tersinden kolluyorum sanki 
Yetişip öne geçiyorum sık sık. Sözgelimi 
Bir iki saatte bitiveriyor bir mevsim 
İyi 
Bugün pazartesi mi? kapının, pencerenin durumu 
Salıyı gösteriyor. 
Salondaki büyük saati sattım 
Saatin ölçebileceği 
Herhangi bir zaman parçası yok 
Gittiği yeri bilmeyen böcekler gibiyim 
Bir oyuğa, oyulmuş bir yaşama 
Ne gereği var ki saatin 
Balkona çıkıyorum sürekli 
Yollar yollar yollar katediyorum sanki böylece 
Bir semtin ilk rengini alıyorum 
Örneğin Ümraniye'de bir çay bahçesindeyim 
Bazan 
Anılardan anılara bir yol 
Ve 
Anılardan anılara sallanan bahçe 
Hangi yaprağı koparsam son anı avucumda kalıyor 
İyi. 
Yeniköy'de bir kahve içermiyiz, dedim bu sabah 
Bu sabah bu sabah 
Oralı olmadı kimse —pazartesi miydi— 
Oyuğumdan çıkmıştım tam, begonyamsa güller içinde 
Nasıl? 
Güllerse güller içinde yani 
Ve balkon demirinde bir martı. Dedim ki 
Deniz şuralarda bir yerde olmalı
Çıt yok evin içinde 
Deniz şuralarda bir yerde olmalı
Çıt yok 
Sanki dünyadaki bütün çay ocakları kapalı
Ve göklerden tepelere inen bir sokak 
Ya da bir akarsuyum ben 
Denizse 
Şuralarda.. 
Yok önemi bir iki gün kaldı —martı— 
Balkonda 
Deniz de öldü sonra, martı da 
İyi iyi. 
Suyu tutmak gibi bir şeydi hepsi 
Günler —seni anımsadığım zaman— 
Birden Kurtuluş'tan Taksim'e giden bir tramvay görüntüsü 
Mavi bir elektirik çakımı tellerde 
Sanki kar yağıyor da sürekli, Tepebaşı'ndayız 
Karlar gıcırdıyor ayaklarının altında 
Besbelli Gümüşsuyu'ndayız, Rus lokantasındayız 
—Ne tuhaf, biz herzaman her yerdeyiz ikimiz— 
Şarap içmişiz, üşüyoruz 
Dışarda dünya silinmiş
İkimiz ikimiz ikimiz 
Böyle birkaç defa ikimiz 
Sonra ki bir fotoğrafa dönüşüyor her şey 
Nasılsa 
Sarı emmiş, mordan çekinmiş, kahverengi bir fotoğrafa 
Sahi, kalınca bir şeyler giyinmeliyim ben 
Üşümüyorum da 
Bende herkes var, diyen bir kızın titrek 
Sesleri dökülüyor kucağıma 
Dudaklarım kan mavisi bugün. 
Biz burda iyiyiz, biz burda çok iyiyiz 
Biz burda kırk yaşındayız hepimiz 
Dördümüz bir kişiyiz de ondan 
İçimizden biri uyuyor olsa, falan filan 
Onu bekliyoruz bir kişi olmak için 
Evet evet, yanılmıyorum ben 
Bir iki kişi kaldığımız zaman yanılabilirim 
Doğrusu ya 
Yanılmak her şeyi yeniden görmek gibi bir şey oluyor 
Duvardaki vitray, begonya 
Begonya, vitray 
Kurtuluş'la Asmalmıescit birbirine geçiyor 
Bir tramvayın durmasıyla durmaması arasındaki ayrım 
Karanfil kokuyorsa biraz 
Yeni koparılmış bir demet karanfilim ben 
Saçlarını soğuk ve uzun. 
Ne diyordum? yağmurlar, evet 
Üşümüyorum ürperiyorum sadece 
Biçimini zorlayan bir kedi gibi 
Dur biraz 
Kapı çalındı, hayır, telefon 
Telefon kapı telefon 
İkisi birden mi yoksa 
Yoksa 
Ne telefon ne kapı
Bir şimşek sesi hiç olmazsa 
O da değil 
Ses filan duymadım ki ben 
Yuvarlandıkça büyüyen 
Bir kartopunun yumuşak sesi mi? belki 
İki sesi taşıyan bir ses 
Neden olmasın 
Biraz önceki gibi 
Üstümden biri kalkmıştı —yok canını— 
Öyle değil, bir gölgeydi hepsi hepsi 
Yer değiştiren gezgin bir gölge 
Bahçedeki ceviz ağacından 
İçeri sürüklenen.


HAKARET

Kitapçının önünden geçerken girmekle girmemek arasındaki savaşı girmek kazanınca kendimi içeri atmış bulundum. Söz konusu kitap, cd ya da dvd olunca mağlum ''ihtiyaç'' kavramını hiç aklıma getirmem, rafta yığınla okunmamış kitabım, seyredilmemiş filmlerim olmuş fark etmez eli boş çıkmam.

Neyse raflardaki şuursuz gezişim gencin birinin yanıma yaklaşıp size bir kitap önerebilir miyim sorusuyla bozuldu. İzin isteyene kaba davranmak mübarek tabiatımda yok. Tabii dedim, buyrun.
Elif Şafak'ın Aşk'ı dedi, gerçekten çok güzel tavsiye ederim.
Elif Şafak.
ve
Aşk
ve
ben.
ve
şimşekler.

Sanırım bu kadar büyük bir hakarete uğramamıştım. Dışarıdan bakıldığında nasıl saçma sapan, gündem tikisi, sıradan görünüyormuşum ki Elif Şafak yakıştırılmıştı bana. Çıkardığım tek sonuç kesinlikle buydu.
Ve bu bana en büyük hakaretti.


Tebessüm ettim, Elif şafak okumam teşekkür ederim dedim. Sonra ciddi ciddi sinirimin bozulduğunu fark edip çıktım gittim onca cümlenin arasından.

Aslında mevzu neydi biliyor musunuz. Genel toplum algısı!
İletişim kurmak için ortak bir şey bulmak şarttı ve genç bu şansı popüler yazar Elif Şafak'tan yana kullanmıştı. O da bana denk geldi, hey hat!

Gidip kemik çerçeve gözlük alayım, boynuma fuları dolayayım da entelektüel olduğum belli olsun. Belki o zaman Kundera, Rousseau, Chomsky falan önerilir:)

18 Aralık 2012 Salı

DUYU ORGANLARI

bazen dilime,
bazen parmak ucuma,
kulağıma bazen
geliyor.
hiç duymadığım sesi.
bakıyorum yerli yerinde her şey,
varsın diyorum,
varsın.

2 Aralık 2012 Pazar

DÖVME ÇİLESİ

Aylar, yıllar geçti.
ben dövme yaptırmaya karar verdim.
Önce kadın figürü olsun dedim, sonra barkod, sonra tribal desenler. omza, kasığa, ayak bileğine, boyna, enseye, bileğe...
hepsine karar verdim,
değiştim.
yaptırmaya kalmadan
vazgeçtim.
başkacasını aradım da aradım.
vücudunda birden çok dövme taşıyan insanlara baktım hatta hayran hayran.
nasıl tercih edebilmişler,
saygı duydum.
bu cesaret işi değil çünkü tercih işi.
insan ömür boyu aynı izi taşımaktan sıkılmaz mı?
ben,
elbette sıkılacağım.
dövme deseni aramaktan bile sıkıldım,
yakında yaptırmaya karar verip vermemekten de sıkılacağım.
.
deniz atını sevmiştim.
hem taşıdığı anlamlar iyi, hem bu kendi güzel. yine yaptırmayacağım da işte iş olsun başka bir şey değil. ahan da model bu. düşünen varsa faydam olsun hiç değilse:p