25 Aralık 2012 Salı

UÇUK

Aradı, dedi nerdesin? seninle bir şey konuşmam' lazım,
çok değil sözün sabahında, uçak çıktı dudağımın kenarında.

dünyanın en korkutucu cümlesi hayatımızda olan birinin konuşmak için özel vakit istemesi.
kesin kötü bir şey ucundaki.
yaşadım biliyorum.

yıllar önce ilk kez duyduğumda aşık olduğum çocuğun en yakın arkadaşı -ki benim de yakın arkadaşım olur-nın benden hoşlandığını öğrenmiştim. bir aşk çöpe gitmişti.

sonra kuzenimden duydum. otur, bir şey söylemem lazım. baban öldü.

şimdi duyacağım şey kim bilir nasıl iz bırakacak.
ama sordum, ölüm değilmiş.
başka her şey makul.
artık makul evet.
ama uçuğum komuta koşullu,
laftan anlamıyor ki!
bu şarkıyı dinleyerek bekliyorum:)

23 Aralık 2012 Pazar

BERTOLT BRECHT



BİZDEN SONRA DOĞANLARA

Siz, siz ki çıkacaksınız
Battığımız tufandan
Düşünün
Eksiklerimizden söz ederken
Karanlık çağı da
Sizin kurtulduğunuz.
Gittiydik, ayakkabıdan çok ülke değiştirip
Sınıf savaşları arasından, umarsız
Yalnız haksızlık var da baş kaldırma yoktuysa.

Biliyoruz oysa:
Alçaklıktan nefret bile
Çarpıtır çizgileri
Haksızlığa öfke bile
Kısar sesi. Ah, biz
Hazırlamak isterken dostluk yolunu
Dost olamadık kendimiz.

Siz ama, o gün gelince
İnsanın insana el uzattığı
Anın bizi
Hoşgörüyle.


O gün mavi eylül ayında
Sessiz körpe bir erik ağacı altında
Tuttum onu, sessiz beyaz aşkı
Kolumda kutsal bir düş gibi.
Ve üstümüzde güzel yaz göğünde
Bir bulut vardı, çoktan gördüğüm
Çok beyazdı ve çok yukarılarda
Ve başımı kaldırıp baktığımda, değildi orada.

O günden beri birçok, birçok aylar
Geçti sessiz aşağı kaydılar
Yok oldu o bütün erik ağaçları
Ve bana sorarsan aşk n'oldu diye
Sana derim ki: hatırlayamıyorum
Ama gene de, inan ki, biliyorum ne demek
istediğini.
Ama gene de gerçekten hatırlamıyorum onun
yüzünü.
Yalnız: o zamanlar öpmüştüm onu, biliyorum.

Ve bu öpücüğü de çoktan unutmuş olurdum
O bulut olmasaydı orada
Onu bugün de hatırlıyorum ve hep hatırlayacağım
Çok beyazdı ve yukarılardan geliyordu
Erik ağaçları belki çiçek açıyordur gene de
Ve o kadının belki de şimdi yedi çocuğu olmuştur
Ama o bulut yalnız birkaç dakika için açtı
Ve yukarı baktığımda, rüzgârda kayboluyordu
bile.

*Genco Erkal'ın Brecht kabaresi yıllar önce bu ülkede yasaklanmıştır.

BENİM MESELEM: BİR İZMİT HİKÂYESİ

horoz sesi.
uyandım.
birazdan ezan okunacak.
ısıtıcıyı açtım.
-okundu.-
kahve yaptım,
sigara yaktım. 

biten gergin bir geceydi
ve bağırmaktan başka bir şey yapamadığımdan,
yapamadığıma yorulmaktan,
kaçışların en güzeline yattım.

yine neydi, yahut kimdi.
aslında mesele neydi, sonra karman çorman oldu.

kaçtığım her ne varsa dolandı geldi, yanıma çadır kurdu.
taşındım,
bir başka çadıra komşu oldum.

bir söz duydum alaycı. ''sen ne kadar da ahlâkçısın!''
ahlâkımdan utandım.
çünkü burası büyük şehirdi
ve
ahlâk, büyük şehirlerde suçtu.

Yapma da demedim. Bana göre yanlış dedim.
Ona göre ise benim yanlış demem yanlıştı.
Bu konuda anlaşamadık.
Ama anlaşmak önemli değildi,
ortada bozulmaya hiç de niyetli olmayan bir arkadaşlık vardı.
kabullendim.
arkadaşım da olsa nihayetinde hiç kimseydi.
ve kimsenin, hiç kimsenin hayatına müdahale etme hakkı yoktu.

oysa benim derdim bu da değildi.
saklanacak sır taşıma yüküydü
ve her yük gibi bu da gereksizdi.

özgürlükse eğer, benim de midemi bulandıran meseleden kaçmak hakkım değil mi?
işte kaçıyorum.


Gündüz kedi, gece köpeklerin aş aradığı İzmit'te, çarşının iki sokak arkasında her sabah bir horoz ötmekte hâlâ.

21 Aralık 2012 Cuma

EDİP CANSEVER


Ben ne zaman aşık olsam, aşık gibi olsam, aşk olsam aklıma Edip Cansever gelir.


MANASTIRLI HİLMİ BEY'E BİRİNCİ MEKTUP 


İşte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben 
İşte şu begonya, işte yalnızlık 
İşte su damlacıkları, alnımda, kollarımda 
İşte yok oluşumdan doğan kent 
Hiçbir yere taşınıyorum, kendime sızıyorum yalnız 
Ben dediğim koskocaman bir oyuk 
Koltuğun üstünde, aynadaki yansıda 
Bir oyuk! sofada, mutfakta,yatağımda 
Yaşamayı tersinden kolluyorum sanki 
Yetişip öne geçiyorum sık sık. Sözgelimi 
Bir iki saatte bitiveriyor bir mevsim 
İyi 
Bugün pazartesi mi? kapının, pencerenin durumu 
Salıyı gösteriyor. 
Salondaki büyük saati sattım 
Saatin ölçebileceği 
Herhangi bir zaman parçası yok 
Gittiği yeri bilmeyen böcekler gibiyim 
Bir oyuğa, oyulmuş bir yaşama 
Ne gereği var ki saatin 
Balkona çıkıyorum sürekli 
Yollar yollar yollar katediyorum sanki böylece 
Bir semtin ilk rengini alıyorum 
Örneğin Ümraniye'de bir çay bahçesindeyim 
Bazan 
Anılardan anılara bir yol 
Ve 
Anılardan anılara sallanan bahçe 
Hangi yaprağı koparsam son anı avucumda kalıyor 
İyi. 
Yeniköy'de bir kahve içermiyiz, dedim bu sabah 
Bu sabah bu sabah 
Oralı olmadı kimse —pazartesi miydi— 
Oyuğumdan çıkmıştım tam, begonyamsa güller içinde 
Nasıl? 
Güllerse güller içinde yani 
Ve balkon demirinde bir martı. Dedim ki 
Deniz şuralarda bir yerde olmalı
Çıt yok evin içinde 
Deniz şuralarda bir yerde olmalı
Çıt yok 
Sanki dünyadaki bütün çay ocakları kapalı
Ve göklerden tepelere inen bir sokak 
Ya da bir akarsuyum ben 
Denizse 
Şuralarda.. 
Yok önemi bir iki gün kaldı —martı— 
Balkonda 
Deniz de öldü sonra, martı da 
İyi iyi. 
Suyu tutmak gibi bir şeydi hepsi 
Günler —seni anımsadığım zaman— 
Birden Kurtuluş'tan Taksim'e giden bir tramvay görüntüsü 
Mavi bir elektirik çakımı tellerde 
Sanki kar yağıyor da sürekli, Tepebaşı'ndayız 
Karlar gıcırdıyor ayaklarının altında 
Besbelli Gümüşsuyu'ndayız, Rus lokantasındayız 
—Ne tuhaf, biz herzaman her yerdeyiz ikimiz— 
Şarap içmişiz, üşüyoruz 
Dışarda dünya silinmiş
İkimiz ikimiz ikimiz 
Böyle birkaç defa ikimiz 
Sonra ki bir fotoğrafa dönüşüyor her şey 
Nasılsa 
Sarı emmiş, mordan çekinmiş, kahverengi bir fotoğrafa 
Sahi, kalınca bir şeyler giyinmeliyim ben 
Üşümüyorum da 
Bende herkes var, diyen bir kızın titrek 
Sesleri dökülüyor kucağıma 
Dudaklarım kan mavisi bugün. 
Biz burda iyiyiz, biz burda çok iyiyiz 
Biz burda kırk yaşındayız hepimiz 
Dördümüz bir kişiyiz de ondan 
İçimizden biri uyuyor olsa, falan filan 
Onu bekliyoruz bir kişi olmak için 
Evet evet, yanılmıyorum ben 
Bir iki kişi kaldığımız zaman yanılabilirim 
Doğrusu ya 
Yanılmak her şeyi yeniden görmek gibi bir şey oluyor 
Duvardaki vitray, begonya 
Begonya, vitray 
Kurtuluş'la Asmalmıescit birbirine geçiyor 
Bir tramvayın durmasıyla durmaması arasındaki ayrım 
Karanfil kokuyorsa biraz 
Yeni koparılmış bir demet karanfilim ben 
Saçlarını soğuk ve uzun. 
Ne diyordum? yağmurlar, evet 
Üşümüyorum ürperiyorum sadece 
Biçimini zorlayan bir kedi gibi 
Dur biraz 
Kapı çalındı, hayır, telefon 
Telefon kapı telefon 
İkisi birden mi yoksa 
Yoksa 
Ne telefon ne kapı
Bir şimşek sesi hiç olmazsa 
O da değil 
Ses filan duymadım ki ben 
Yuvarlandıkça büyüyen 
Bir kartopunun yumuşak sesi mi? belki 
İki sesi taşıyan bir ses 
Neden olmasın 
Biraz önceki gibi 
Üstümden biri kalkmıştı —yok canını— 
Öyle değil, bir gölgeydi hepsi hepsi 
Yer değiştiren gezgin bir gölge 
Bahçedeki ceviz ağacından 
İçeri sürüklenen.


HAKARET

Kitapçının önünden geçerken girmekle girmemek arasındaki savaşı girmek kazanınca kendimi içeri atmış bulundum. Söz konusu kitap, cd ya da dvd olunca mağlum ''ihtiyaç'' kavramını hiç aklıma getirmem, rafta yığınla okunmamış kitabım, seyredilmemiş filmlerim olmuş fark etmez eli boş çıkmam.

Neyse raflardaki şuursuz gezişim gencin birinin yanıma yaklaşıp size bir kitap önerebilir miyim sorusuyla bozuldu. İzin isteyene kaba davranmak mübarek tabiatımda yok. Tabii dedim, buyrun.
Elif Şafak'ın Aşk'ı dedi, gerçekten çok güzel tavsiye ederim.
Elif Şafak.
ve
Aşk
ve
ben.
ve
şimşekler.

Sanırım bu kadar büyük bir hakarete uğramamıştım. Dışarıdan bakıldığında nasıl saçma sapan, gündem tikisi, sıradan görünüyormuşum ki Elif Şafak yakıştırılmıştı bana. Çıkardığım tek sonuç kesinlikle buydu.
Ve bu bana en büyük hakaretti.


Tebessüm ettim, Elif şafak okumam teşekkür ederim dedim. Sonra ciddi ciddi sinirimin bozulduğunu fark edip çıktım gittim onca cümlenin arasından.

Aslında mevzu neydi biliyor musunuz. Genel toplum algısı!
İletişim kurmak için ortak bir şey bulmak şarttı ve genç bu şansı popüler yazar Elif Şafak'tan yana kullanmıştı. O da bana denk geldi, hey hat!

Gidip kemik çerçeve gözlük alayım, boynuma fuları dolayayım da entelektüel olduğum belli olsun. Belki o zaman Kundera, Rousseau, Chomsky falan önerilir:)

18 Aralık 2012 Salı

DUYU ORGANLARI

bazen dilime,
bazen parmak ucuma,
kulağıma bazen
geliyor.
hiç duymadığım sesi.
bakıyorum yerli yerinde her şey,
varsın diyorum,
varsın.

2 Aralık 2012 Pazar

DÖVME ÇİLESİ

Aylar, yıllar geçti.
ben dövme yaptırmaya karar verdim.
Önce kadın figürü olsun dedim, sonra barkod, sonra tribal desenler. omza, kasığa, ayak bileğine, boyna, enseye, bileğe...
hepsine karar verdim,
değiştim.
yaptırmaya kalmadan
vazgeçtim.
başkacasını aradım da aradım.
vücudunda birden çok dövme taşıyan insanlara baktım hatta hayran hayran.
nasıl tercih edebilmişler,
saygı duydum.
bu cesaret işi değil çünkü tercih işi.
insan ömür boyu aynı izi taşımaktan sıkılmaz mı?
ben,
elbette sıkılacağım.
dövme deseni aramaktan bile sıkıldım,
yakında yaptırmaya karar verip vermemekten de sıkılacağım.
.
deniz atını sevmiştim.
hem taşıdığı anlamlar iyi, hem bu kendi güzel. yine yaptırmayacağım da işte iş olsun başka bir şey değil. ahan da model bu. düşünen varsa faydam olsun hiç değilse:p



28 Kasım 2012 Çarşamba

Samimiyetsiz Kelimeler Ansiklopedisi

-rezerve-

Buralar kelimelerle dolup taşacak.
ama şimdi değil.
var, az daha zaman var.

:)

9 Kasım 2012 Cuma

Filmler ve Şehirler

Sevgiliden ayrıldığıma üzülmüyorum da favorilere ayrıldığım film ve şehirlere üzülüyorum en çok. Siliyorum birer birer, her biri bir hikâye, her biri bir yaşan-ma-mışlık.
ve her eksik şey can sıkar.
Sıkılıyorum.

Dönsem, dönemem
zaten neden döneyim?

Bir de yeni bir söz öğrendim çok sevdim: ''Mükemmel biri değildim belki ama beni beklemen gerekirdi, buna değerdim.'' The Expendables

öyle yani.



bu şarkı nerden aklıma geldi şimdi bilmem, lise mezuniyetimde söylemiştim. Hatta sevdiceğim yanıma gelip 'annem çok beğendi şarkıyı' demişti. Ah nasıl tarifsiz mutluluktu o.
*Arabesk usulü klip için kusura bakmayın. bunu bulabildim:)

8 Kasım 2012 Perşembe

Ali Ağaoğlu, Ağaçlar ve İnsanlar

1453 projesi.
Lüks binalar, manzaralı daireler, siz hayal edin biz yapalımlar.

İnsan yeni ev alırken içinden dışına en güzeli olsun istiyor. Sonra site olsun, geniş bahçesi, garajı, park alanları olsun istiyor.
Bankalara koşuluyor, krediler alınıyor. genelde çalışan eşlerin birinin maaşı feda ediliyor (bir örnek sadece)
Firmalar da pek tabii bu talebi değerlendiriyor.
var mı buraya kadar yanlış olan?
ben söyliyim yok.

Şimdi gelelim fidanlar ağaca, ağaçlar ormana kısmına.
Bu işe dur diyecek olan Ali Ağaoğlu ya da bir başka inşaatçı değildir. Onlar sistemin adamlarıdır, amaç müşteriye iyi hizmet edip iyi paralar kazanmaktır.
Bu yüzden büyüdükçe büyür,
kazandıkça kazanırlar.

Bu adamlar
bu cüreti nereden alıyorsa senin muhatabın odur.
İsim önemli değil, zamanla değişiyor çünkü o. Kim gündemdeyse. Şimdi de Ağaoğlu işte. Bu ülkede ağaç sadece İstanbul'da mı kesiliyormuş, sadece Ağaoğlu grubu mu kesiyormuş? Hayır bunlar önemli değil çünkü Ali bey meşhur, çünkü o çok zengin, çünkü arabaları, saatleri saymakla bitmiyor. Çünkü toplumsal linç onun üzerinden ilerliyor.
Linç ederken bile sürü psikoloji hâkim.

Aklın var ey insan başlasana izni veren kurumdan, bak bakalım ucu nereye çıkıyor?
Aman sen yorulma, biz söyleyelim suçlunun Akp'nin kendisi olduğunu.
Akp'yi meclise kim soktu halk.
Bak demek ki çatışma Ağaoğlu'yla çevre dostları arasında değilmiş.
halk-halk çatışmasıymış.
Olay bundan ibaret..

Ona oy verenler çevreyi zaten umursamıyor. Bunu anlamak için ülkedeki herhangi bir şehre bakın, Toki'ye, hes'lere, Hasankeyf'e, doldurulan denizlere bakın.

Her şey para, her güzellik sermaye.
Orospu kafası işte.
mesele bu kadar.


--1453 projesi sadece örnek. orman var mı yok mu spekülasyonlar çok ve doğrusu ne ben de bilmiyorum. Ama bahsettiğim gibi doğrunun ne olduğu önemli değil.
Bunu sadece Ağaoğlu'na has sanıp gündeme taşıyanlar var, bu işi yapanlardan daha rezil. Esas sorgulanacak olan kapitalizmin kendisiyken insanlarla uğraşmak küçük beyinlerin işi.

Ve her şeyi yanlış anlayan insan türü var ya işte bunu da yanlış anladı. kendisine devletin onay verdiği şirket sahibinden etik olmasını bekledi.
Bu kadar aptal olabilmeniz beni delirtiyor.

3 Kasım 2012 Cumartesi

Kendini Seviciler

Her şeyin başı sevgiymiş, kendimi sevmeye başladığımda anladım. Sait Faik'in benzer bir cümlesi  vardı ''bir insanı sevmekle başlar her şey'' diyordu. Daha ilk orta okuldu belki. Üçüncü kişiyi işaret ettiğinden hiç katılmadım. Katılmadığım ama reddetmedim de. Mesafeli durdum sadece. Kutuya koydum beklettim, bekledim.
***
Bir şeyler üretebilmek ve başarılı olmak istemişimdir her zaman. Yapabileceğimin en iyisini minimum hatayla yapmak.
Keşfetmek isterim, her gün yeni bir şeyler, yeni yerler, yeni isimler, yeni hikâyeler öğrenmek.
Sanata dokunmak, sanata bulaşmak,
spora kavuşmak, dinç uyanmak.
Hür olmak ve iradenin farkında olmak.
Modern hayatın bilinçli bireyi olmak. Ve bu bilincin getirisi kaygı ve gerginlikten yılmamak.
Tüm bunları yaparken hırsın tutkusuyla kendini kaybetmemek.
Tutunamayan edebiyatı yapmamak.
Geldiğin yerle vardığın yer arasındaki yolu egolarına alet edip gösteri amaçlı kullanmamak,
kendini üstün görmemek. Erdemle gelen tevazu.
Bilme-öğrenme şerefine mazhar olabildiğin için kendini sever ve gururlanırsın hepsi bu...
tüm bunlar insanın kendi gönlünü hoş tutma yöntemleri. Üstünlüğün yalnızca üç gün önceki kendine değil mi?

İstediğin insanı olmak için kendine fırsat verdiğinde zayıf kalan yanın, sakarlığın, utançların ve hatta bilmediklerinden utanmıyorsun.

Sonra işte sevgi geliyor, asla narsizm değil. Saf sevgi bu, yalnız kendini ilgilendiren gözlerini parlatan, yoluna devam ettiren..

Kendine benzeyen insanları seviyorsun sonra. Sevmediklerin, bilmediklerini de onlarla öğreniyorsun.
Böyle böyle sevgi dolu bir dünya oluyor.
oluyor yani.
yani.

Maria Callas, Sia, Hector Berlioz. ve şu sıralar kimi keşfetsem ben gibi yay burcu çıkıyor. Chomsky, Saussure gibi.
-Tamam yavaş olayım,abartmayayım dimi, evet tamam :)
Herkesin bir mutlu olma yolu var. İşte bunlar hep mutluluk.

Ve farkında mısınız bilmiyorum ama -kime konuşuyorsam artık- bu yazı samimiyetimin miladı. Hoş yazdıklarımın arkasından duramayıp yarın bile tersi bi şey yazabilirim ya neyse. Yay işte değişken burç ben ne yapayım:p

Manifestoma ''absürt bir dünyada tutarlı olmak zorunda mıyız?''ı bu yüzden yazdığım doğrudur. 

*2 yazı önce bahsettiğim iki hafta deneme süreli eski sevgili onuncu günden itibaren hayatımdaki varlığına eski sıfatıyla devam ediyor iyi mi! Tutarlı, sürerli bir aşk dizisi yazamayacak mıyım ben yahu:s

Huzurla kalın.


31 Ekim 2012 Çarşamba

Eski Ahit


2. «Her şey boş, bomboş, bomboş!» diyor vaiz.
3. Ne kazancı var insanın güneşin altında harcadığı onca emekten?
4. Kuşaklar gelir, kuşaklar geçer. Ama dünya sonsuza dek kalır.
5. Güneş doğar, güneş batar. Hep doğduğu yere koşar.
6. Rüzgar güneye gider, kuzeye döner. Döne döne eserek hep aynı yolu izler.
7. Bütün ırmaklar denize akar, yine de deniz dolmaz. Irmaklar hep çıktıkları yere döner.
8. Her şey yorucu. Sözcüklerle anlatılamayacak kadar. Göz görmekle doymuyor, kulak işitmekle dolmuyor.
9. Önce ne olduysa, yine olacak. Önce ne yapıldıysa, yine yapılacak. Güneşin altında yeni bir şey yok.
10. Var mı kimsenin «Bak bu yeni!» diyebileceği bir şey? Her şey çoktan, bizden yıllar önce de vardı.
11. Geçmiş kuşaklar anımsanmıyor, gelecek kuşaklar da kendilerinden sonra gelenlerce anımsanmayacak.
12. Ben Vaiz, Yeruşalim'de İsrail kralıyken
13. kendimi göklerin altında yapılan her şeyi bilgece araştırıp incelemeye adadım. Tanrı'nın uğraşsınlar diye insanlara verdiği çetin bir zahmettir bu.
14. Güneşin altında yapılan bütün işleri gördüm; hepsi boştur, rüzgarı kovalamaya kalkışmaktır!
15. Eğri olan doğrultulamaz, eksik olan sayılamaz.
16. Kendi kendime, «İşte, bilgeliğimi benden önce Yeruşalim'de krallık yapan herkesten çok artırdım» dedim, «Alabildiğine bilgi ve bilgelik edindim.»
17. Kendimi bilgi ve bilgeliği, deliliği ve akılsızlığı anlamaya adadım. Gördüm ki, bu da yalnızca rüzgarı kovalamaya kalkışmakmış.
18. Çünkü çok bilgelik çok keder doğurur, bilgi arttıkça acı da artar.

1. Bunlar Yeruşalim'de krallık yapan Davut oğlu Vaizin sözleridir.

(Eski Ahit'te Hazreti Süleyman'a yazılan kitap 1:2-18)

27 Ekim 2012 Cumartesi

İman Şov

Televizyonda dinlediği Kuran'ın, vaazın sesini açıp üç kat aşağıdakine duyurarak ibadet yapan insanın kumandaya varan elini kırsam kırsam kırsam.
iflah olmam.
öylesi bir sinir hali.
abi niye her şeyi yanlış anlıyorsunuz siz.
çıl-dı-rı-yo-rum!

sizi tanrı yaratmış olamaz.

16 Ekim 2012 Salı

Bazı Güzel Şeyler: Soyutlanmak

Gündemi takip etmiyorum,
Maillerimi kontrol edip çıkış yaptıktan sonra msn ekranından gözümü kaçırırken gördüklerim kadar bildiklerim.
Erol Günaydın mesela,
üzüldüm.
-hepsi bu.

olan biten kötüyü engelleyemiyorsan üzülmenin gereği yok ya da mânâsı.
acizlik. işte onu hiç sevemiyorum.
kaçmak,
hayır bu kaçmak değil,
soyutlanmak.
ama bir gün onu da yapacağım:kaçacağım.

bazı güzel şeyler daha var anlatıp olumlanalım :)
yurtdışı'nda doktora yapmak istediğim okuldaki bölüm başkanıyla tanıştım. planlar, planlar. anlattım, beğendi. Ol-a-bilir dedi. Olsa daha iyi dedim (iç ses) 
Aynı hocanın projesine dahil edildim, metin okuyacağım. Aynı yayında yer almak müthiş!

bir de eski sevgilimle barıştım. bu iyi mi değil mi bilmiyorum, 2 hafta deneme süresi var.

bu kadar.

8 Ekim 2012 Pazartesi

Kontrol Manyaklığı: Hayır hasta değilim!


Adı konulmayan hiçbir şey yok. Hastaymışım, derdime control freak  diyorlarmış. Yani kontrol manyaklığı. Hayır tamam bir başkasının hayatına müdahale etmem hastalıklı bir durum olabilir ama düzenin nesi manyaklık?
Her şey zamanında olsun, güzel olsun, doğru olsun. fena bi şey mi istedim?
Kontrolsüzlüğün kol gezdiği yerde keşke diyorum herkes benim gibi olsa.
Ne adaletsizlik olurdu, ne eğitimsiz ne de mutsuzluk.
Sadece şaşırma duyunuz körelirdi hepsi bu.
Tabii şaşırmak sizin için hayati bir ihtiyaçsa o da sizin bileceğiniz iş!

Her şey ''sen beni kontrol edemezsin''le başlıyor aslında. Benim dağınıklığım benim kararım diyorsun, bilgisayarı zemine paralel değil de 100 derecelik açıyla diz üstüne koyuyorsun,
Şimdi uğraşmak istemiyorum sonra yaparım diyorsun,
o benim arkadaşım iyi davranmalıyım diyorsun
bi tane daha içeyim bana bir şey olmaz diyorsun
onun aramasını beklemiyim ben arayayım diyorsun.
hep diyorsun, yapıyorsun, gelmeyene gidiyorsun. ..

Sonra ne oluyor? misal kimse sana değer vermiyor, 'yaptığın iyiliği mi anlatıyorsun, yapmasaydın.' sözlerini işitiyorsun. İtibar senin için bir anlam ifade etmiyor ama hiçbir şey de doğru gitmiyor.
gün geliyor bana ağlıyorsun sonra.
şikayet ettiğin, hayatını zehre çeviren insana. bir kontrol manyağına!

O kontrol dediğin hastalık işte senin bu duruma düşmemen için var ve hep de var olacak.

Sahip olmadığın şeyler için kontrol edilmekten hoşlanmıyorsan sonunda ağlamaktan da hoşlanmayacaksın. hele şikayetçi olduğun insana.
Ben de pek memnun değilim senin gibileri hayatımda tutmaktan.
Çünkü senin gibilerin attığı her adım benim için çile.
Ne zaman telefonum çalsa açmıyorum. Çünkü biliyorum yine bir şey anlatacak ve sinir küpüne döneceğim. Mantık? akıl? realite? hayır, sadece duygu var.
ki pusulası salt duygu olan adam benim için tam bir looserdır.
belki ben de senin gözünde öyleyim.
lâkin beni bu mantık çerçevesinde iyi ya da kötü, olumlu ya da olumsuz değerlendiren herhangi bir düşünce zerre ilgilendirmiyor.
Bir mantıkçıyı ancak bir başka mantıkçı eleştirirse mesele olur.
nerden nereye geldim değil mi,of!

Ah bir de çocukluğa inip mutsuz olduğumuzu tespit etmişler.
çocukluğum çok mutsuzdu ben de 23'ümden sonra kontrol manyağı oldum. Evet çok mantıklı.

Anlamıyorlar bu bir seçim. En azından benim seçimim!
Ne kadarını hayatıma uygulayabilirsem -ki onu da başka zaman anlatırım- o kadarı kâr benim için.
Ve şunu da eklemeliyim ki her türlü mutlu olurum ben; çünkü hep pozitifim.
Kontrol amaç değil araç bu yolda. Ama önemli şüphesiz.
Bazen sezgilerimin bu yola beni attığını bile düşünümüyor değilim.
Hücreler bile kontrolsüz bölündüğünde kansere yol açıyor,
gerisini sen nasıl istersen öyle anla.

magazinsel ek: hastalığımıza koç burçlarında çokça rastlanıyormuş. Burcum yay. Ama bir dakika yükselenim neydi? koç! Omg, haydi hoşçakalın :)

*kontrolsüz güç güç değildir.

7 Ekim 2012 Pazar

Bu tebessüm size armağanım olsun!

Daha demin yutuptan konu konuyu açar iken kendimi Kenan Işık'ın sunduğu bilgi yarışmasını seyrederken buldum.
sonra dedim hadi ben de başvurayım.
formu dolduruyorum. futraf yüklüyorum,
hobi düşünüyorum derken geliyor final sorusu.
hedefiniz ne, ne yapacaksınız bu parayla diyor?
tabii ki 500 bin diyorum. fabrika açacağım, hepsini almam lazım.

sonra yarışma videolarına geri dönüyorum, sağda soru sayısı ve ödül miktarına bakıyorum.

final sorusuna karşılık bir milyon lira diyor, 1 000 000 lira.
bir milyon şimşek çakıyor beynimde. kendime teselli arıyor, bir önceki soru 500 bin olsa bari diyorum.
bakıyorum 250bin yazıyor.
gözüm geri iptal tuşu arıyor ama kaydımız başarıyla yapılmış bir kere:)

ölem ben ölem.


3 Ekim 2012 Çarşamba

Tecahül-ü Ârif

İnsan dediğimiz varlık edebî bir metin. Söz sanatları pek yakışır kendilerine.
Oysa her sanat bir yalan.
Yalanın sonu alkış ya da
kaybediş.

hayır, hayır ben böyle olanı güzelleştiren sanat sevmiyorum.
aslında sanat da sevmiyorum çoğu,
 anlamıyorsunuz.

özledim deme.
içinde özlemi barındıran cümleler kurma mesela.
çık gel.
sadece bu kadar.
pekiden önce elinde amaların, fakatların varsa,
ve vazgeçebileceğin şey çoksa başkalarını sev.

her şey aslında ne kadar basit.


mevzu bahis gönül işleri olduğunda onunla ilgili imâları anlamayan kadın yoktur. imâların ilgilendirmediği kadın vardır belki. tecahüle sığınır, ki bu da bir tepkisizlik
yahut senle olmaz halidir.

anlamadı adam.
üstüne alındı öteki tüm cümleleri.
çıktı geldi
ve
adı arif değildi.

1 Ekim 2012 Pazartesi

Eylemsizlik Momenti

dura dura yok olayım diyorum,
şöyle boylu boyunca mesela.

ama ne mümkün! evrenin kuralları var.
kalk soğan doğra geri zekâlı diyen anne gibi.
yok olmak için bile hareket gerekiyor,

eylemsizlik maddeye özgü,
hâlâ et kemiğiz.
hani maddenin ruhu yoktu,
birden gözümde ulaşılmaz bir yere kondu.


Newton kanun yaptı; 
ama Nazım Hikmet daha çok haklı.

...
beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu!
her dinamoyu
altıma almak için çıldırıyorum!
tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor,
damarlarımda kovalıyor
oto-direzinler lokomotifleri!
trrrrum,
trrrrum,
trak tiki tak
makinalaşmak istiyorum!
mutlak buna bir çare bulacağım
ve ben ancak bahtiyar olacağım

karnıma bir türbin oturtup
kuyruğuma çift uskuru taktığım gün!
trrrrum
trrrrum
trak tiki tak!
makinalaşmak istiyorum!

karnıma bir türbin otu

29 Eylül 2012 Cumartesi

Bazı Meselelerin Özü: Ucuz Çapkınlık

Bugünkü gündem mesela: çapkın olmak.

Canının her istediğini yapabileceğin bir evren burası. Pek tabii yap. Ama aynı taktikleri, aynı tavırları daha önce yaptığın bir kadının/adamın görebileceği bir alanda bir başka kadına/adama yapma.
Benim meselem bu.

Ucuz çapkınlık oluyor böylesi. Hatta daha açık ifade etmek gerekirse - ki burada söylemeyeceksem daha nerede söyleyeceğim- karaktersizlik olur.
İnsan önce kendine saygı duyar,
mide bulandırıcı bir pislik olmayı nasıl layık görebilir kendine?
-Sanırım böyle duyguları hiçbir zaman anlayamayacağım.-

Neyse az daha konuşayım sinirim geçsin. Bu taktikler bana yapıldığında başkasına yapılmış/ yapılıyor ve yapılacak olduğunu zaten biliyordum. Basit tabirle bunları yutmamıştım. Hoş zaten ben bir şeyleri yutacak bir kadın hiç olmadım.
Yine haklı çıkmanın gururunu yaşıyorum diyemeyeceğim; çünkü böylesi adamlar insana o zevki bile vermiyor.

Aptal bir adam aptallık yapacak elbet. Bunu tahmin etmek bir erdem değil!

Neyse yani diyeceğim o ki çapkınlıklarınızı bile zekâyla yapın. Karşınızdaki size hayran kalsın.
Yapamıyorsanız da kendi zekanızın üzerindeki insanlara yaklaşmayın, itibarınıza yazık olmasın.

davullar
ve
ucuzlar,
ucuz orospular.

İşte evrenin bir köşesindeki ahenkli dans!

27 Eylül 2012 Perşembe

Algı

Odama giren her kelebeği babam sanıyorum. Beni mutlu görsün diye pozdan poza giriyorum, onunla konuşuyorum, planlarımı, olan bitenleri anlatıyorum. Gittiğine sevinebilsin diye gündemdeki kötü şeyleri de anlattığım oluyor hatta.

Sonra kelebek kayboluyor, ağlıyorum.
yüzümdeki krem siliniyor ama ben düzeliyorum,
normale dönüp kremi tazeliyorum.

Bir müzik açıyorum, yine babama bakıyorum.
bırakıp giderken bizi,
yastık altı mendillerinden birine uzanıyorum.
bu krem de boşa gidiyor,
bir daha da erken sürmeyeceğime yemin ediyorum.

Aklıma esiyor, hazır uyku tutmamışken Eşkıya'yı seyredeyim diyorum. Cumali terasta. Yine vurulmuş kanlar içinde, tedirgin doğrulamıyor.


Korkma diyor eşkıya. ''Sadece toprağa gideceksin, sonra toprak olacaksın, sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyecek, oradan özüne ulaşacaksın. Çiçeğin özüne bir arı konacak, belki o arı ben olacağım.''


O arı, benim kelebeğim.


Ve acı çekmiyorum hayır, sadece özlüyorum.



22 Eylül 2012 Cumartesi

Herkesin Bir Ağacı Olmalı

Tema Vakfı 2011'den beri Meşeler Yuva Arıyor kampanyası düzenliyor.

havale ya da kredi kartı yoluyla da bağış yapmak mümkün; ancak daha pratik bir yol var. o da:

3464'e TEMA yazıp kısa mesaj göndererek bu faydalı kampanyaya bir nebze olsun katkıda bulunmak. Mesaj bedeli 5 lira. Ki o da 9 meşe palamut fidanı denk geliyor ,az değil.

Hepimiz doğanın tahrip oluşuna şahit oluyoruz. Her gün ormanlık bir arazi yerini inşaat alanına terk ediyor,
her gün bir kıyı kirleniyor,denize girilmez hale getiriliyor.
her yaz yüzlerce hektar orman yanıyor.
yanan her orman daha az su, daha kurak arazi, ve açlık demek. Günümüzde  bile su sorunu yaşıyorken gelecekte bizi bekleyen daha ileri boyutlu bir kuraklığın önlemini şimdi toplum olarak almamız gerekiyor.

Ve elimizden gelen bir şey var.
AĞAÇ DİKMEYE DEVAM ETMEK.
Sevdiklerimize ve dahası tüm insanlığa çöl bir dünya bırakmamak için bilinçli olmamız ve somut bir şeyler yapmamızın zamanıdır.

Öyleyse haydi eller yardıma diyip sosyal mesajımı da vereyim.































* ilk karikatür 2008 birincisi Valentin Georgiev'a,
* ikinci karikatür 2009 yarışma finalisti Kessusanto Liusvia'ya
* üçüncü karikatür 2008 finalisti Mohammad Khodadadi'ye
* dördüncü karikatür 2009 yarışma finalisti Abbas Naaseri

21 Eylül 2012 Cuma

İnsanlığa Şiir

Anlattığımız kadar aciz,
sustuğumuz kadar güçlüyüz.

Kaçtığımız kadar korkak,
üstüne yürüdüğümüz kadar cesuruz.

Dinlediğimiz kadar arkadaş,
konuştuğumuz kadar dostuz.

Savaştığımız kadar barbar,
barıştığımız kadar insanız

ve

Sevdiğimiz kadar aşık,
nefret ettiğimiz kadar düşmanız.

6 Eylül 2012 Perşembe

Susarak Özlemek


Başka adları unutturacak adı sanı zamanla öğrenilen -sevgili-nin özlem hikâyesi bu.
neden susarak özler insan?
mecburiyetten, mesafeden mi?
çok mu kırılmıştır kelimelere?
yahut
çok mu kırılmıştır umutsuz bakışlara,
sağır kulaklara?
bilmiyorum neden. oysa yaşayan hiçkimse susularak özlenmeyi hak etmez ki. Bildiğim insanın sadece hayatta olmayan sevdiklerini susarak özlemeye mecbur olduğu,
ve kalan tüm susuşların lüks olduğu.

* * *

sözcüklerim varmıyor uzaklarına,
birer birer düşüyor bütün öpmelerim
ağir yenilgiler alarak …

adresinde yokluğunu kıyamet bilerek,
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip …

sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip
sense uzak, çok uzakta
bir deniz gibisin resimlerde

dokunsan dersim olur, göçerim mecburen
duydum çok sonradan, adın önemli degil
acin ayni tadı veriyor …

adresinde yokluğunu kıyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip …

işte buna bıçak çekiyorum
şimdi adı yok, hiçbir sevgilinin
zaman zaman değil şimdi
yalnız ben miyim bu âhir zamanda

derviş mekânına aşk ile cağıran
bu âhir zamanda … 



15 Temmuz 2012 Pazar

ve bir kadın gitti

telefon çaldı, adam duştaydı.
telefon çaldı, kadın tereddütteydi.

hava birden sıcak olmuştu.
kalktı,
çantasına uzandı, rujunu buldu.

ardında koca bir hikâye
ve
haykırılmayacak binlerce kelime bıraktı.
çünkü o, giderken bile kadındı.


10 Temmuz 2012 Salı

erdemsiz alışveriş



Munis bir şapka fetişi olduğumu daha önce söylemiştim. Güzelini görünce (ki o da ayda yılda bir denk geliyor zaten) dayanamıyorum. Onun dışında tam bir ihtiyaç insanıyım. Bir tane mor çantam varsa mesela gidip ikincisini almam. Zulüm gelir bana o arama, seçme, beğenme, yakıştırma evreleri. Tabii bir de her şeyimi severek aldığım için diğerini ikinci plana atmak istemem. O kadar lüks içinde yüzmüyorum.

Neyse, dün annemin söylenmelerine dayanamayarak bir şeyler alayım dedim. Attım kendimi dışarı. Sevilse de eskiyor mağlum eşyalar!
Zor bela birkaç şey aldıktan sonra neden alışveriş sevmediğimi daha iyi anladım. Şort aldım mesela, sonra t-shirt lazımdı üzerine, spora kaçmayan ama klasik de olmayan. Zor bela buldum, pembeli çıktı. pembe içini gösterebilirdi, bir de sütyen almak lazımdı. Pembeyi sevmezdim, dertsiz başa dert aldım.. 
 beni bu derde sen attın daaaaaaaaaaa ♪♫♪
Derkeen kendimi ismail türüt'e dönmüş halde buldum. En son 'başlarım ayakkabısına bee, ne varsa onu giyerim sanki çıplak mı kaldı ayağım' dediğimi hatırlıyorum. ve 
 isyeeaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaan ♪♫♪ bayrağını çekiyorum

Vardım kafeye bir şeyler içip kendime geldim. Dolaşmaktan acıkmışım bir de yemek istedim. Beklerken bir sigara yaktım, mentolünü içime çekerken bir sene boyu alışveriş yapmayacağımın sözünü verdim.

Oysa uzaklarda bir yerlerde birileri bu eziyeti zevke çeviriyordu.

''ay çok güzel bi elbise gördüüm'
'ablası şu pembenin güzelliğine bak'
'off keşke biraz daha zayıf olsaydım,yakışmadı bu bana'
'dur bir de sarısını deneyeyim'
'tam kezban oldun,çıkar şunu ya'
'dolgu topuk modası zaten geçmemiş!'
'aynısından bende de var ama bunun rengi daha mı güzel sanki'
'fermuarımı kapatır mısın Aslı. Aslıııııııı'
'bu tam senlik!'
'38'i kalmadı mı?'
''
♪♫♪
kalbin hep yarım kalacak, aradığım nedir diye soracaksın
♪♫♪


6 Temmuz 2012 Cuma

Oflaya puflaya aforizma yahut insanın kompleksi üzerine



İNSAN İNSANIN KURDUYSA KURT DA KURDUN İNSANI MI OLUYOR? YOO HAYIR, İTİRAZIM VAR! AMA İLKİNE TABİİ YA. KİMSENİN KURDU OLMADIM, KİMSEYE KURT DA OLMADIM. BELKİ BU YÜZDEN BİR HOBBES DEĞİLİM. 
* * *

SADECE KALMAK İSTEYENLER DEDİM, İNSANLARIN DEĞİŞMESİNİ BEKLER.
BAZEN DE İNSANLAR DEĞİŞİR, SEN GİTMEK ZORUNDA KALIRSIN.
ASLINDA GİTMEK BİR DUYGU HALİ, EYLEM BİLE DEĞİL. FİLOLOG NE BİLSİN!
***
BİR AŞAĞILIK KOMPLEKSİ VAR BİR DE AŞAĞILIK BİR KOMPLEKS VAR.
***


FÖTR ŞAPKA TAKAN İNSANA GÜLEN BİR İNSAN VAR. ŞAPKA MEDENİYETTİR DEDİĞİMDE HADİ ORDAN MUSTAFA  DİYOR. DÜŞÜNDÜM DE EVET HER ŞAPKA TAKAN MEDENİ DEĞİL. AMA ŞAPKA TAKANA HER GÜLEN MEDENİYETSİZ.
***

 ÜÇ KURUŞLUK AKLIMI BEŞ KURUŞA SATIYORUM. SONRA O BEŞ KURUŞA ON KURUŞLUK BAŞKA BİR AKIL ALIYORUM. ÖYLE BÖYLE EINSTEIN'A YÜRÜYORUM İŞTE.
***

BİR HOCAM VAR. ''YÜKSEK LİSANS TEZİ İÇİN BENİ SEÇERSEN SENİN İÇİN DAHA İYİ OLUR. HEM BİLİYORSUN BEN DİLBİLİMİ ÜZERİNE ÇALIŞIYORUM. SENİ ZORLAMAK, KARARINI ETKİLEMEK İSTEMEM TABİİ  KARAR SENİN AMA YANİ BENCE BÖYLESİNİ SEÇSEN SENİN İÇİN İSABETLİ OLUR.'' DİYORDU. ZATEN PEK FAZLA SEÇENEĞİM DE YOKTU DİLBİLİM ÇALIŞMAK İÇİN. GEL ZAMAN GİT ZAMAN, EVET ONU SEÇTİK. 
YÜKSEK LİSANSTA KONU ÇALIŞMAK ÇOK RERERÖ, BENCE METİN ÇALIŞMALISIN DEDİ. SUSTUM, YUTKUNDUM DA CEVÂB VEREMEDİM.
O YALVARAN ADAM DEV OLMUŞ, BEN DOKTORADA HERKESLE ÇALIŞMAM DİYE DE YANIMDA SALIK VERMİŞ.
BEN Kİ SENİ SEÇTİM SEN HAKLISIN HOCA.
ALDIRMA DEDİM PRİMADONNA HEP EĞRİ KILIÇ KINDA PASLANACAK DEĞİL YA!
SONRA DÜŞÜNDÜM. İNSAN OLMAK NE GARİP ŞEY ANNE DEDİM. KURT KURDUN? YOK ONU BİLMİYORUM HALEN.
***

BU ARALAR TAKTIM TAKIĞIM NAZAN ÖNCEL'E. HATIRINA SUSTUM, BENİ YEDİN BİTİRDİN, AĞLA ERKEĞİM AĞLA.
İÇİMDE SAÇMA BİR HİS. NAZAN YAKINDA ÖLECEK VE BEN NASIL OLUR DA O HAYATTAYKEN HAKKINI VERMEDİM DİYE ÜZÜLECEĞİM. MANYAK OLDUM, İÇİMİ FERAHLATTIM DİNLEYE DİNLEYE SOĞUDUM.
***
A BİR DE BEN ARAŞTIRMA GÖREVLİLİĞİNE BAŞVURMUŞTUM,  İLK DÖRDE BİLE GİREMEDİM. BELKİ BU HALET-İ RUHİYENİN SEBEBİ ODUR, BELKİ BEN UYURKEN KAYDIĞINA KÜSMÜŞÜMDÜR YILDIZLARIN KİM BİLİR?

HOŞÇA KALIN :*






HATIRINA SUSTUM GÜZEL KARDEŞİM.

23 Nisan 2012 Pazartesi

DO YOURSELF A FAVOR: CHANGE!





I believe that everything happens for a reason. People change so that you can learn to let go, things go wrong so that you appreciate them when they're right, you believe lies so you eventually learn to trust no one but yourself, and sometimes good things fall apart so better things can fall together.” 
Marilyn Monroe



Psychologists, writers and similar people make a huge list/ magic list of things to do when you are bored. Do you thing these things will solve your problem? 
I do say: NO!


We need to do just one thing before we fade: C H A N G E!


It starts  to discover different types of music (jangoo helps you), movies (away from the city), books, cultures, languages, quotes, ...


If you are a student in your country, take a risk and study abroad! I'll do this!


Change your perfume,


change your friend,


change your wallpaper,


change your dress,


change your pen,


change your carpet,


change your meal plan,


change your cafe,


change your favorite drink,


change your favorite sports


...
That's beautiful day, eat your heart out. ;)





''If we don't change, we don't grow. If we don't grow, we aren't really living.''
Gail Sheehy