29 Eylül 2012 Cumartesi

Bazı Meselelerin Özü: Ucuz Çapkınlık

Bugünkü gündem mesela: çapkın olmak.

Canının her istediğini yapabileceğin bir evren burası. Pek tabii yap. Ama aynı taktikleri, aynı tavırları daha önce yaptığın bir kadının/adamın görebileceği bir alanda bir başka kadına/adama yapma.
Benim meselem bu.

Ucuz çapkınlık oluyor böylesi. Hatta daha açık ifade etmek gerekirse - ki burada söylemeyeceksem daha nerede söyleyeceğim- karaktersizlik olur.
İnsan önce kendine saygı duyar,
mide bulandırıcı bir pislik olmayı nasıl layık görebilir kendine?
-Sanırım böyle duyguları hiçbir zaman anlayamayacağım.-

Neyse az daha konuşayım sinirim geçsin. Bu taktikler bana yapıldığında başkasına yapılmış/ yapılıyor ve yapılacak olduğunu zaten biliyordum. Basit tabirle bunları yutmamıştım. Hoş zaten ben bir şeyleri yutacak bir kadın hiç olmadım.
Yine haklı çıkmanın gururunu yaşıyorum diyemeyeceğim; çünkü böylesi adamlar insana o zevki bile vermiyor.

Aptal bir adam aptallık yapacak elbet. Bunu tahmin etmek bir erdem değil!

Neyse yani diyeceğim o ki çapkınlıklarınızı bile zekâyla yapın. Karşınızdaki size hayran kalsın.
Yapamıyorsanız da kendi zekanızın üzerindeki insanlara yaklaşmayın, itibarınıza yazık olmasın.

davullar
ve
ucuzlar,
ucuz orospular.

İşte evrenin bir köşesindeki ahenkli dans!

27 Eylül 2012 Perşembe

Algı

Odama giren her kelebeği babam sanıyorum. Beni mutlu görsün diye pozdan poza giriyorum, onunla konuşuyorum, planlarımı, olan bitenleri anlatıyorum. Gittiğine sevinebilsin diye gündemdeki kötü şeyleri de anlattığım oluyor hatta.

Sonra kelebek kayboluyor, ağlıyorum.
yüzümdeki krem siliniyor ama ben düzeliyorum,
normale dönüp kremi tazeliyorum.

Bir müzik açıyorum, yine babama bakıyorum.
bırakıp giderken bizi,
yastık altı mendillerinden birine uzanıyorum.
bu krem de boşa gidiyor,
bir daha da erken sürmeyeceğime yemin ediyorum.

Aklıma esiyor, hazır uyku tutmamışken Eşkıya'yı seyredeyim diyorum. Cumali terasta. Yine vurulmuş kanlar içinde, tedirgin doğrulamıyor.


Korkma diyor eşkıya. ''Sadece toprağa gideceksin, sonra toprak olacaksın, sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyecek, oradan özüne ulaşacaksın. Çiçeğin özüne bir arı konacak, belki o arı ben olacağım.''


O arı, benim kelebeğim.


Ve acı çekmiyorum hayır, sadece özlüyorum.



22 Eylül 2012 Cumartesi

Herkesin Bir Ağacı Olmalı

Tema Vakfı 2011'den beri Meşeler Yuva Arıyor kampanyası düzenliyor.

havale ya da kredi kartı yoluyla da bağış yapmak mümkün; ancak daha pratik bir yol var. o da:

3464'e TEMA yazıp kısa mesaj göndererek bu faydalı kampanyaya bir nebze olsun katkıda bulunmak. Mesaj bedeli 5 lira. Ki o da 9 meşe palamut fidanı denk geliyor ,az değil.

Hepimiz doğanın tahrip oluşuna şahit oluyoruz. Her gün ormanlık bir arazi yerini inşaat alanına terk ediyor,
her gün bir kıyı kirleniyor,denize girilmez hale getiriliyor.
her yaz yüzlerce hektar orman yanıyor.
yanan her orman daha az su, daha kurak arazi, ve açlık demek. Günümüzde  bile su sorunu yaşıyorken gelecekte bizi bekleyen daha ileri boyutlu bir kuraklığın önlemini şimdi toplum olarak almamız gerekiyor.

Ve elimizden gelen bir şey var.
AĞAÇ DİKMEYE DEVAM ETMEK.
Sevdiklerimize ve dahası tüm insanlığa çöl bir dünya bırakmamak için bilinçli olmamız ve somut bir şeyler yapmamızın zamanıdır.

Öyleyse haydi eller yardıma diyip sosyal mesajımı da vereyim.































* ilk karikatür 2008 birincisi Valentin Georgiev'a,
* ikinci karikatür 2009 yarışma finalisti Kessusanto Liusvia'ya
* üçüncü karikatür 2008 finalisti Mohammad Khodadadi'ye
* dördüncü karikatür 2009 yarışma finalisti Abbas Naaseri

21 Eylül 2012 Cuma

İnsanlığa Şiir

Anlattığımız kadar aciz,
sustuğumuz kadar güçlüyüz.

Kaçtığımız kadar korkak,
üstüne yürüdüğümüz kadar cesuruz.

Dinlediğimiz kadar arkadaş,
konuştuğumuz kadar dostuz.

Savaştığımız kadar barbar,
barıştığımız kadar insanız

ve

Sevdiğimiz kadar aşık,
nefret ettiğimiz kadar düşmanız.

6 Eylül 2012 Perşembe

Susarak Özlemek


Başka adları unutturacak adı sanı zamanla öğrenilen -sevgili-nin özlem hikâyesi bu.
neden susarak özler insan?
mecburiyetten, mesafeden mi?
çok mu kırılmıştır kelimelere?
yahut
çok mu kırılmıştır umutsuz bakışlara,
sağır kulaklara?
bilmiyorum neden. oysa yaşayan hiçkimse susularak özlenmeyi hak etmez ki. Bildiğim insanın sadece hayatta olmayan sevdiklerini susarak özlemeye mecbur olduğu,
ve kalan tüm susuşların lüks olduğu.

* * *

sözcüklerim varmıyor uzaklarına,
birer birer düşüyor bütün öpmelerim
ağir yenilgiler alarak …

adresinde yokluğunu kıyamet bilerek,
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip …

sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip
sense uzak, çok uzakta
bir deniz gibisin resimlerde

dokunsan dersim olur, göçerim mecburen
duydum çok sonradan, adın önemli degil
acin ayni tadı veriyor …

adresinde yokluğunu kıyamet bilerek
sadece susarak özlüyorum seni
hiç tanımadan, ne garip …

işte buna bıçak çekiyorum
şimdi adı yok, hiçbir sevgilinin
zaman zaman değil şimdi
yalnız ben miyim bu âhir zamanda

derviş mekânına aşk ile cağıran
bu âhir zamanda …