28 Kasım 2013 Perşembe

Topraktan Gelmek: Hangi Toprak Türüsün?


 ''Kendine tek bir soru sor: insan gerçeği ne diye söylemeli? Bizi böyle yapmaya zorlayan ne? Sonra, içtenliği niçin bir erdem olarak görmemiz gerekiyor? Farz et ki bir balık olduğunu ve bizim hepimizin de balık olduğunu ileri süren bir deliyle karşılaştın. Onunla tartışır mısın? Ona yüzgeçlerin olmadığını göstermek için önünde soyunur musun?''

                                                      Milan Kundera, Gülünesi Aşklar


      Bizi, böyle hepimizi Allah yarattı. Topraktık, yoğrulduk ellerinde çamur olduk. Ya da yok koca Allah'ın eli olur mu? Ol demiş olmuşuz işte. Mistik- mitolojik ögeleri tartışacak değilim, mevzumuz bu değil.
      Farz etmeyi öğreniyoruz, şarkının ''tut ki karnım acıktı'' kısmındayız.

      Mayamız toprak ve isterim ki her âdem var olduğu toprak cinsini bilsin, davranışlarına etkisinin farkında olsun. Birkaçından kabaca bahsedersem:
Fedakâr, verici, kolay geçinilen insan mısın? O zaman sen humuslu topraksın arkadaşım.
İçinde birbiriyle alakasız duygular mı var, herkesle anlaşamıyor musun? O zaman marnlı topraksın arkadaşım. Zor, çekilmez ve geçinilmezsen de misal killi topraksın. 

      Benim toprağımın kalkeri çokmuş, bu gala daşlı galaymış öğrendim. Çimontoyu bizden yapıyorlarmış. Ve her ağladığımızda betona dönmemiz bundanmış...




19 Kasım 2013 Salı

GÜZELE AÇILAN KAPI: CHIHARU SHIOTA

Bu güzel, yaratıcılık âbidesi eserlerin müptelâsı olacaksınız. Eminim buna!

1972 Osaka'da (Japonya) dünyaya gelen Chiharu Shiota Berlin'de yaşıyor ve dünyanın farklı yerlerinde sergiler düzenliyor. Birgün bize de gelir mi dersiniz? Şüphesiz evet, ben inanıyorum. Yaptıklarına bir bakın, şu estetiğe, şu başkalığa bir bakın. Şahane değil mi? Çok çok beğendim. Yurdumda adını anan ne bir sözlük maddesi, ne bir gazete haberi var. Bu güzel minik kadını sizinle tanıştırmaktan onur duyarım efendim. İyi seyirler olsun. Daha fazla bilgi ve eser için kişisel sitesini ziyaret edebilirsiniz.














Birgün elbette Chiharu Shiota'yı seveceksiniz. Shiota'yı seviniz :*

17 Kasım 2013 Pazar

Terk-i Rasyonalizm

                                                       

                               ''Demokrasi  bizim için trendir, istediğimiz durağa gelince ineriz.''
                                                                                                                                  R. Tayyip Erdoğan


    ÜÇ KELİME 
    İnsanlık bir yol ayrımına gelmiş durumdadır. Tek boyutlu insanı yaşadık ve tükettik. Artık daha zengin insanlar olmamız gerekiyor. Üç boyutlu olmalıyız. Ben buna üç kelime diyorum. İlk kelime, bilinç. İkinci kelime, şefkat. Üçüncü kelime ise, yaratıcılıktır. 

    Bilinç, varoluştur; şefkat, hissetmek; yaratıcılık ise eylem. Benim derin insan vizyonum, bu üçünü bir arada görmektir. Sana gelmiş geçmiş en büyük meydan okumayı, gerçekleştirilmesi en zor görevi veriyorum. Buda kadar aydınlık, Krishna kadar sevgi dolu ve Michelangelo ya da Leonardo Da Vinci kadar yaratıcı olmalısın. Hepsini aynı anda olmak zorundasın. Ancak o zaman senin bütünleşmen gerçekleşmiş olur; aksi taktirde bazı şeyler eksik kalmış olacak. Ve içindeki o eksik parça, seni dengesiz ve doyumsuz kılacak. Eğer tek boyutluysan, çok yüksek bir zirveye ulaşabilirsin. Ancak sadece bir nokta olursun. Ben senin tek bir zirve değil, ard arda zirvelerden oluşan Himalayalar gibi sıradağlar olmanı istiyorum. 

    T e k   b o y u t l u  insan başarısız oldu. Güzel bir dünya yaratmayı başaramadı. Dünya üzerinde cenneti kuramadı,başarısız oldu; hem de çok. Birkaç güzel insan yarattıama insanlığı değiştiremedi. İnsanoğlunun toplu bilincini yükseltemedi. Sadece birkaç birey çeşitli yerlerde aydınlandı. Bu artık bir işe yaramayacak. Daha çok aydınlanmış insana ihtiyacımız var, hem de üç boyutlu aydınlanmış insanlara. Benim yeni insan tanımım budur. 

     Buda bir şair değildi. Ancak yeni insanlıkla, bundan sonra Buda olacak insanlar aynı zamanda şair  olacak. Şair dediğim zaman şiir yazma anlamında söylemiyorum. Şiirsel olmak gerektiğini söylüyorum. Hayatın şiirsel olmalı, yaklaşımın şiirsel olmalı. 

     Mantık kurudur, şiirsellik ise canlı. Mantık dans edemez. Mantığın dans etmesi imkansızdır. Mantığın dans etmesini izlemek Mahatma Gandi'nin dans etmesini izlemek gibi olur, çok komik görünür. Şiirsellik ise dans eder. Şiir kalbin dansıdır. Mantık sevemez, sevgiden söz edebilir ama sevemez. Sevgi mantıksız olarak görülür. Sadece şiir sevebilir. Sadece şiir sevgi ikileminin içine atlayabilir. Mantık soğuktur, hem de çok soğuk. Sadece matematik söz konusu olduğu zaman işe yarar. Ancak insanlığa gelince pek faydalı değildir. Eğer insanlar fazla mantıklı olursa insanlık kaybolur. O zaman ortada insanlar değil, rakamlar olur; değiştirilebilir rakamlar. 

     Şiir , sevgi ve duygu sana bir derinlik ve sıcaklık verir. Soğukluğunu kaybeder ve erirsin , daha bir insan olursun. Buda bir süper insandı, bu konuda hiçbir kuşku yok. Ama o, insan boyutunu kaybetti, dünya dışı oldu. Buda dünya dışı olmanın güzelliğini barındırmasına rağmen, onda Yunanlı Zorba'nın güzelliği yok. Zorba, çok dünyevi. Ben ikisini birden yani "Buda Zorba" olmanı istiyorum. İnsan meditasyon yapmalı ama duyguya karşı olmamalı. Sevgiyle taşan, duyguyla dolu bir meditasyoncu olmalı. Ve insanın yaratıcı olması gerekir. Eğer sevgin sadece bir duyguysa ve eyleme dönüşmüyorsa insanlığı etkilemeyecektir. Onu maddeye dökmeli ve gerçekleştirmelisin.
    
    Senin üç boyutun bunlardır: Varoluş, duygu, eylem. Eylem, yaratıcılığı barındırır, her türlü yaratıcılığı: Müzik, şiir, resim, heykel, mimari, bilim, teknoloji. Duygu, estetik olan her şeyi kapsar... Sevgiyi, güzelliği. Varoluş ise meditasyonu, farkındalığı ve bilinci barındırır.

                                                  Mohan JainRajneesh ya da namı diğer Osho

15 Kasım 2013 Cuma

BENİM AŞK ŞİİRLERİM

Özdemir Asaf okuyalım ıssız gecelerde, güzel güzel okuyalım.


Sesiniz
Siz gittiniz, gittiniz, gittiniz, 
Ben kaldım, kaldım, kaldım, 
Sesiniz kaldı, onda kaldım, 
Yöneldim yüzünüze baktım, 
Yöneldim gözlerinize baktım, 
Orada yansıyan bana baktım. 
Yalnızlığımı nasıl anlayacaktım.


Kalan

Bir şey kaldı gecelerden birinde
Senden.
Öncesinde bilinmemiş bir şey,
Silinmez bir ses gibi giden..
Kelimelerden büyük, kelimelerin içinde,
Bir şey kaldı senden
Yaşamalar’ın arasında kaçamaklı.

Veriliş rengi başka, alınış rengi başka..
Söylemeye vakit kalmadan
Dudakların altına bırakılmış bir şey.
Karanlıkların tam ortasında bir kırmızı nokta..
Gözlerce pırıl pırıl, ellerce saklı.

Bir şey kaldı, bir denizin kıyısında senden,
Bakışlarla yüklü, söylemelerle sessiz..
Seninle dolu, seninle sensiz bir şey..
Arandıkça bulunmamış yıllar yılı,
Bulundukça aramaklı.

Çırılçıplak
Küstahlığımı nezaketim götürdü 
Saadece kendime bakakaldım. 
Kararsızlık bir an sürdü 
Gizlenen insanların ortasında ben kaldım, 
Çırılçıplak. 

Selâmımı tanıdıklar götürdü. 
Saygı bekleyince alçaldım. 
Kararsızlık bir an sürdü 
Kendini beğenmişlerin ortasında ben kaldım, 
Çırılçıplak. 

Ağlamayı ölenler götürdü. 
Kendimi ölmez sanınca ufaldım, 
Kararsızlık bir an sürdü. 
Ölülerle dirilerin arasında ben kaldım, 
Çırılçıplak. 

Sonsuzluğu ufuklar götürdü. 
Yarattığım dünyaların içinde daraldım. 
Kararsızlık bir an sürdü. 
Başlangıç ile bitiş ortasında ben kaldım, 
Çırılçıplak. 

Aydınlığı bulutlar götürdü. 
Yıldızlara doğru yol aldım. 
Kararsızlık bir an sürdü. 
Varanlar ile duranlar ortasında ben kaldım, 
Çırılçıplak.



Seni Saklayacağım

Seni saklayacağım inan
Yazdıklarımda, çizdiklerimde
Şarkılarımda, sözlerimde.

Sen kalacaksın kimse bilmeyecek
Ve kimseler görmeyecek seni,
Yaşayacaksın gözlerimde.

Sen göreceksin duyacaksın
Parıldayan bir sevi sıcaklığı,
Uyuyacak, uyanacaksın.

Bakacaksın, benzemiyor
Gelen günler geçenlere,
Dalacaksın.

Bir seviyi anlamak
Bir yaşam harcamaktır,
Harcayacaksın.

Seni yaşayacağım, anlatılmaz,
Yaşayacağım gözlerimde;
Gözlerimde saklayacağım.

Bir gün, tam anlatmaya...
Bakacaksın,
Gözlerimi kapayacağım...
Anlayacaksın.

11 Kasım 2013 Pazartesi

Stavros Pazarentsis ya da Üflemeli Ölüm

Bence klarnet sesinde öldüresi bir acı var. Hele ki usta bir ağızdan çıkıyorsa iki şarkı bir intihara bedel. Stavros Pazarentsiz bize varlığı üflüyor aslında.
Ah bırakın aşsın kulağı nâmeler, girsin tenden içeri. Öleceksek böyle güzel ölelim.





7 Kasım 2013 Perşembe

ÇİFTE HAKİKAT YA DA KAZIN KARTEZYEN AYAĞI

    
Neden şüpheci kadın filozof olmamış tarihte düşündünüz mü? Ben söyleyeyim: Çünkü kadınların şüpheleri saçmadır, yersizdir, sinir bozucudur, can sıkıcıdır. Bir kere bu felsefi görüş metodolojik olarak ifade edilmeden önce pratikteki örnekleriyle zihine yerleştirilecekti ki yazına dökülebilsin. Şüphenin kendisi bizatihi hastalık belirtisi olarak görüldüğü için ciddi şekilde bir ifadesi de olmadı. Sustu kadın.

    İşte böyle böyle erkek hükümranlığına döndü dünya. Bir dişi Descartes çıkaramadık.


    * * *

     Dün bir saat uyudum, nasıl ters şekilde yattıysam elimin tarifsiz uyuşukluğuna uyandım. Bugün oldu, uyudum mu uyumadım mı bilmiyorum. Hatta artık bugün de geçti, yarın oldu. Ben hâlen bilmiyorum acaba uyumuş muyumdur?

     Sinir ne güçlü bir doping değil mi, insanı diri tutuyor. Yirmi sayfa kitaba bakınca normalde kapanan gözkapakları resmen strüktüre meydan okuyor, ''sen dalgayı gönder ben iyiyim, hep açık kalabilirim' böyle' diyor. Oysa vücut bir fabrika yeri gibi, gürültüyle dönüyordur makina çarkları. Ama hiçbir şey hissetmiyorum, duymuyorum. Adeta semaha dönüyor çarklar ben huzur buluyorum.


   Bir şeyler oluyor, bir şeyler bitiyor.

   Hayatı tanıyoruz herbir dönüşte.
   Yargılamıyoruz, kavramaya çalışmıyoruz.
   Bir şeyler ekliyoruz sadece bildiklerimize
   Bir devridaim makinesi işte.
   Fiziğe aykırı;
   ama var.

   Hayat.

 

5 Kasım 2013 Salı

Tükenen İlişkiler ve Milarepa Hâli

Birbirimizi sevdik. İlişki yaşamaya karar verdik. Çok güzel. Sonra?
Uzağız görüşemiyoruz, yorgunuz yazışamıyoruz, çalışmamız gerekiyor konuşamıyoruz.
İlişki kısmı tam olarak bunun neresinde çözemiyorum.

Evet biri var.
İlişki başında bize çiçek alıyor, zaman ayırıyor. Hem aklımıza hem gönlümüze hitap ediyor. Ama zaman geçiyor. Çok da geçmiyor aslında, yıl dolmuyor mesela.
Paylaşım olmuyor, plan yapılmıyor, heyecan kayboluyor. Kim ister cansız bir ilişkiye tutunmak, o kadar mı yalnızız ki ölüsevici olalım. Ki sevdiklerimizin çoğu zaten ölmüşken..

Evet biri var.
Ağladığından seni teselli etmeyen. 'Aman ben seni seviyorum ya gerisini boşver' diyen. Şimdi sen olsaydın şunu şunu yapardık diyen, umut veren.

Biri var.
Varlıkta yokluğu göstermek için gelen. Geldiğinde elinde olan cesaretini dün gece taşın altında ezilmiş bulduğum sevgilim.
Gözümün önünde yok olmana izin mi vereyim?

Öyle çok bazenler oluyor ki, vazgeç diyorum, vazgeç ilişkinin niteliğine ilişkin düşüncelerden. Vazgeç karakter eleştirisinden, uyum ve mantık arama çabasından vazgeç, vazgeç sevme, umma işlerinden, vazgeç. Kulağımda kalan esmer tenli çingene kadının nasihati ''dert etme''.

Tibet Budizmi'ne adayıp kendimi Milarepa olayım mesela, kalayım mağaralarda, esaslıca soyutlanayım dünyadan...
Bulamadığımız huzuru kendimiz yaratmamız gerekir, değil mi canlar?
Peki mağarayı nereden bulacağım?


Sağlıcakla :*