27 Eylül 2012 Perşembe

Algı

Odama giren her kelebeği babam sanıyorum. Beni mutlu görsün diye pozdan poza giriyorum, onunla konuşuyorum, planlarımı, olan bitenleri anlatıyorum. Gittiğine sevinebilsin diye gündemdeki kötü şeyleri de anlattığım oluyor hatta.

Sonra kelebek kayboluyor, ağlıyorum.
yüzümdeki krem siliniyor ama ben düzeliyorum,
normale dönüp kremi tazeliyorum.

Bir müzik açıyorum, yine babama bakıyorum.
bırakıp giderken bizi,
yastık altı mendillerinden birine uzanıyorum.
bu krem de boşa gidiyor,
bir daha da erken sürmeyeceğime yemin ediyorum.

Aklıma esiyor, hazır uyku tutmamışken Eşkıya'yı seyredeyim diyorum. Cumali terasta. Yine vurulmuş kanlar içinde, tedirgin doğrulamıyor.


Korkma diyor eşkıya. ''Sadece toprağa gideceksin, sonra toprak olacaksın, sonra sularla birlikte bir çiçeğin bedenine yürüyecek, oradan özüne ulaşacaksın. Çiçeğin özüne bir arı konacak, belki o arı ben olacağım.''


O arı, benim kelebeğim.


Ve acı çekmiyorum hayır, sadece özlüyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder